23 Eylül 2007 Pazar

Mevlana - Son

Zindanlar içinde en korkuncu insanın kendi kafasında kurup yükselttiği zindandır. Mevlana bu zindandan çıkıp özgürlüğüne kavuşmuş, dogmalardan, şeriat yasalarından, geleneklerin bukağılarından kurtulmuştu. Olgunluk döneminde: "Sarığımı rehin ettim. Secdeden, seccadeden bezdim" diyordu.
...
"Ben toprağı inciye dönüştürüyorum. Çalgıcıların teflerini altınla dolduruyorum. Susamışlara şarap sunuyorum; kurumuş topraklara Kevserler akıtıyorum. Tüm dünyayı cennete, gamlıları sultana, kiliseleri mescide, darağaçlarını minbere çeviriyorum"

"Ben öyle bir kulum ki, ustamı azat ettim, öyle bir ustayım ki ustama usta oldum. Şu dünyaya daha dün geldim ama dünyayı bayındır eden benim"

"Bana mucizeden bahsediyorlar. Birisinin buradan Kâbe'ye bir günde yürüdüğünü söyleseler buna hiç şaşırmam; bunun keramet denilecek yanı yoktur. Çünkü bu eğer kerametse, sam yelinde de bu kerametler var; nereye isterse bir anda gidebilir. Keramet ona derler ki, seni ikilikten çıkarsın, aşağılıkken yüce yapsın, bilgisizken akıllı etsin, cansızken canlılığa eriştirsin.

Aslında ilk önce sen bir hiçtin, topraktın, Tanrı seni bitki dünyası mensubu yaptı. Sonra o dünyadan sefer ettin, et ve kan pıhtısına dönüşerek hayvanlar dünyasına ve oradan da sefer ederek, en sonunda insanlar dünyasına geçtin. Ne geldiğin yoldaki konakları bilirsin, ne hangi yoldan geldiğini, ne de nasıl geldiğini...Seni getirdiler, bir de baktın ki gelmişsin! İşte gerçekten keramet denilecek şey budur!"
...
İnsan bütün dünyayı içine sığdırabilir.
İnsani olan herşey Mevlana'nın dünyası içindeydi. O şiirlerinde kendisinin mucizevi bir takım yeteneklere sahip olduğundan değil, dünyada insan olmanın mucizesinden ve insan denen varlığın sahip olduğu sınırsız olanaklardan söz ediyordu.

Hayatı ve dünyayı, sürekli bir oluş, sürekli, bir değişme ve yenilenme olarak gören ozan; "Şu hem var, hem yok olan dünyadan, yoklar azar azar gittiler, varlar geliyorlar. Eski mallar satanların nöbeti geçti, biz yeni şeyler satıyoruz. Bu pazar bizim pazarımız artık!"
...
Mevlana insanlığın, dolayısıyla kendisinin ölümsüzlüğüne inanıyordu.
"Su gibi akıp gitmedeyiz. Ama şarap gibi, halkın kanının içindeyiz. Ayaklarımızı uzatıp yerde hareketsiz yatıyor olsak ne çıkar? Uçsuz bucaksız denizlerde seyreden bir yelkenlide uzanıp yatmış insanlar gibi sonsuzcasına hareket edecek, ilerleyeceğiz!"

Yanılmadı ozan. Yediyüzyıldır şiirleri mescitlerde, tekkelerde, şölenlerde, üniversitelerde okutuluyor.
Hindistandan Kuzey Afrika'ya kadar Mevlana'nın şiirlerini bilmeyen, herhangi bir şekilde etkisinde kalmayan tek bir düşünür ya da ozan bulabilmek olanaksızdır.

19.yy İran halk ayaklanması önderi Süleyman Han idam edilmeye götürülürken Mevlana'nın şiirini okuyordu;
Yüzünü göster, gül bahçesini görmek istiyorum
Dudaklarını aç, bala banmış güller istiyorum
Ey güzellik güneşi, bir an sıyrıl buluttan ve görün
O ışıklar saçan yüzünü görmek istiyorum.
Gene davulların çağıran sesini duydum da
Doğan gibi uçup geldim, padişah kolunu istiyorum
Ey aşk yeşilliğinden kopan tatlı esinti
Bana da dokun, reyhan kokuları istiyorum
Bilirim, bütün güzellikler ödünçtür, iğretidir
O yüzden ben mutlak güzelliği istiyorum
Yoksulum alabildiğine, ama küçük bir akik istemem
Benzersiz akiklerin madenini istiyorum


Nazım Hikmet hapishanede ilk iki dizesini Mevlana'dan aldığı, son iki dizesiyle o'na yanıt verdiği bir rubai yazmıştı:
Bir gerçek alemdi gördüğün ey Celaleddin, heyüla filan değil
Uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illeti-üla filan değil
Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muteşemi:
"Suret hemi zıllest..." filan diye başlayan değil.


Son zamanlarında şöyle diyordu ozan: "Sizi bilmem ama ben sevenlerin kucaklaşmasının/kavuşmasının çırılçıplak olmasını yeğlerim!"
Bırak gömlek kıldan da ipekten de ince olsun
Aşk kucaklaşması anadan doğma tatlı olur
Ruhumdan bedenimin gömleğini çıkarıp attım
Çırıl çıplak son aşamaya yaklaşıyorum.

Mevlana - 5

Ey minik yaprak, söyle nerden buldun dalı delecek gücü?
Nasıl çıktın zindanından dışarı?
Anlat bize, anlat ki, biz de kavuşalım ışığa, biz de çıkalım zindanımızdan dışarı.
Ey servi, yerde bitiyorsun ama nasıl da atılmışsın gururla göklere!
Kimden öğrendin, nasıl yapıyorsun bunu?
Öğret bize de, yükselmeyi göklere!


Ey, baştan aşağı kanlara kesen gonca, sen ki kendinden çıktın!
Bize de anlat: Nedir bu aşk? Öğret: Nedir kendinden çıkma?

Mevlana - 4

Senin küfrüne karşı iman da neymiş?
Zümrüdüanka huzurunda bir sinek, o kadar!
Evet, bengisudur iman, küfürse kara yerdir ama
Senin ateşine karşı bir saman çöpüdür bunlar ancak
Cânın sıfatı imandır, bu cân da nefesle candır ama
Nefese yer hani, gönül ummana dalmışsa?
Varsın gece küfür, iman da mum ışık olsun

Ama güneş doğdu mu,
"Hadi", der iman küfre,
"gerek yok bize burda artık"
At için eyer neyse, odur din için de iman
Ama neylesin atı, yolu aşk ve hızı aşk olan?

9 Eylül 2007 Pazar

Mevlana - 3

Bazen kelimeler kifayetsiz kalır. Bir resim herşeyi anlatır. (başlığı tıklayın)

Yorumlarınızı siz yapın...

son söz:

hayat; sen ilerisi için plan yaparken yaşadıklarındır.