26 Temmuz 2010 Pazartesi

Eller - Anne


Ellerimiz…
İlk Anne parmağına dolanır,
Sonra Baba’ya “baş baş” yapar.
Sonra sevgiliye sarılır, dokunur.
Bilir, bulur yolunu.

Gün olur öldürür,
Gün olur kurtarır.

Biriktirir…
O derinin altında herşeyi birikir.
Anılar, tatlar, hazlar.
Sevgiler, acılar.
Ama düşünmeyiz çoğu zaman.

İşte bunlar da Anne’min elleri…
Yukarıda yazılanlarla beraber.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Birikenler (Temmuz sıcağı)

Yazacak çok şey birikti... Az zamanda!
Bazen günler sanki damla damla, kovayı doldurmadan akıp gidiyor.
Bazen kova anında taşıyor, içimizdeki sıkıntı ve mutlulukların patlaması, taşması gibi.
Hayatın da dengesi yok. Belli bir ortalamada yaşasak? Hızlı iniş-çıkış şart mı?
Acaba bizim dengemizi böyle mi bozmaya çalışıyor hayat?

Nereden başlasam anlatmaya...
Önem sırasına koyalım desem, hepsi birbirinden önemli. Hepsi hayat akışını değiştiren olaylar.
Hepsi ya gülerek ya da hüzünle hatırlanacak önemli adımlar-kararlar.
Hepsinin ortak noktaları, kesinlikle hatırlanacak olmaları.
Buraya yazmamdaki gaye, olurda ben unutursam...

Banu İstanbul'a taşındı.
Artık kendi ayakları üstünde duracak. Ev idare etmenin zorluklarını anlayacak. Hayat mücadelesinin ne demek olduğunu yaşayarak kendisi görecek.
Çok uzun zamandır istediğim, doğrusunun bu olduğuna inandığım bir adımı attı.
Eminim, bugüne kadar kimse için kolay olmadı.
O'nun için de olmayacak.
Hayatını; günahı ve sevabıyla, yaptıkları-yapamadıklarıyla yüzde yüz kendisinin artık.
İnşallah iyi olur...

Karar verdim. El resimleri çekmeliyim.
Hikayesi olan ellerin resimlerini.
Ya da zaman içinde kendi hikayelerini yazacak ellerin.
Ne kadar önemli ama ne kadar detaylarda, gözlem dışında tuttuğumuz bir parçamız. Eldeki kırışıklara baktınız mı hiç yakından? Elin şekline, kıvrımlarına, deri altındaki hikayelere odaklandınız mı?
Çocukken tuttuğunuz anne-baba elini hatırlıyormusunuz?
Ya şimdi, en son ne zaman o ele dokundunuz? Farkı betimleyebilirmisiniz...
Derler ya, yüzü hayal mayal aklımda...
Ya eli, hiç aklımıza gelir mi?

Tamer'in hayatı son 2 ay içinde çok hızlı değişiyor.
Evet, herkesin hayatı değişiyor...
Ama şimdiki örnek biraz can yakıcı biçimde oluyor.
İyiyi doğruyu güzeli bulmak için bugün bir adım atıldı.
Daha güzel yarınlar umuduyla.
Aslında dün de bir adım atılmıştı... Daha önceki gün de...
Tüm o atılmış adımlar, verilmiş kararlar hep bugün içindi.
Ne yaman bir çelişki...
Acaba Volkan'ın dediği gibi mi; "bu hayata fazla anlam yüklemeyelim!"

Bütün bu olayların sonusunda şunu gördüm; Biz doğru insanlarız!
Biz; ben ve yakın çevrem. Arkadaşım dediğim, kardeşim diyebileceğim, yakın çevremde olan insanlar. Hayatıma girmiş olanlar. Birşeyler paylaştıklarım, hepsi.
Doğru insan; "kefil olabileceğim insan".

Şükürler olsun...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Var mi baska ustune soz?

* * *
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
                    içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
                    ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
                        senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
                                     yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
                    biri sen
                    biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
                                bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
                  belki diyor.
 

                                                                18 Şubat 1945
                                                                Piraye Nâzım Hikmet

Hayat zor zanaat üstadım...

Aşkın ömrü kaç yıldır?
Frédéric Beigbeder'e gör 3 yıl.

Bana göre; Artık bilmiyorum...
Artık bu konularda akıl dahi yürütmek istemiyorum.
Şunu biliyorum, insan değişiyor, zaman içinde yoğruluyor, bir gün öncesine göre farklılaşıyor. Eğer insan değişiyorsa çevresindeki herşeyi illaki değiştirmeye çalışıyordur. Bunun alternatifi olamaz.
Nihayetinde bencil varlıklarız, buna inanıyorum.
Sonuç; insan aşkını da değiştirir, ilişkisini de...
Devamı; ya biten ilişki ya da farklı ilişki. Seç beğen al uygula...
Devinime ayak uyduramayan gemiden atılır!

Eğer sonu buysa neden hala bunun peşindeyiz?
Bence olasılık!
Mutlu olabilme olasılığı, hayallerimiz, isteklerimiz... Ya tutarsa!
Hiç mi tutmuyor? Bilmem.

Peki çocuk kurtarıyor mu durumu?
Çevrede bir çok örnekte çocuğa rağmen kırılmış hayaller var.

Başka birşey olmalı.

İstek ve hayalleri, beklentileri azaltırsak bir faydası olur mu acaba?
Azaltabilirsek ne güzel. Ama insanız ve "İnsan insanın kurdudur!"
Zaman geçiyor kaygısı. Mahrum kalma korkusu. Benim neyim eksik sorgusu. Bunlarla nasıl baş edeceğiz?

Bu durumda neyin peşindeyiz. Hayatta neyi arıyoruz?
Varsa bir cevabınız, yazın lütfen.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Açılımı Açalım (Kapalı Tarafı Kalmasın!)

“Hısımlık, hasımlığı ortadan kaldırır. Zaman zaman ikinci eşler de olmuştur. Bu bizim kültürümüzde vardır. Kanunlarımız buna müsait değildir ama maalesef Türkiye’de oluyor. İnsan belli bir yaşa gelmiştir, çocuğu olmuyor veya eşi rahatsızdır. (...) Bu gerçeği kabullenelim. İnsanlar, evlilik ihtiyaçlarını metres veya benzer şekilde tamamlıyor. Bu bölgelerden evlilik ve hısımlıkları artırarak, devletin de teşvikiyle önümüzdeki 30 yıl gibi bir sürede yaşanan sorunların aza ineceğine ve çözüleceğine inanıyorum. Yoksa askeri yöntemle kavga ve dövüşle çok ciddi bir şekilde çözüleceğine ben inanmıyorum.”

Halil Bakırcı
Rize Belediye Başkanı

son söz:

hayat; sen ilerisi için plan yaparken yaşadıklarındır.