17 Ekim 2010 Pazar

Who's gonna drive you home...

Şarkılar vardır "taş gibi" anı olmuştur.
Daha ilk melodilerini duyduğunuzda kanatlanır, başka zamanlara gidersiniz. Acı tatlı anılarıyla.

İstanbul'a geldiğim ilk zamanlar. Yeni hayat, ilk iş ve yeni bir sevgili...

Benim için o zamanlarda dönüp dönüp dinlediğim, halen hiç aklımdan çıkmayan ve hep güzel anılar ve özlemle andığım ilk şarkı; In your room...

In your room
Where time stands still
Or moves at your will
Will you let the morning come soon
Or will you leave me lying here
...
In your room
Where souls disappear
Only you exist here
...
I'm hanging on your words
Living on your breath
Feeling with your skin
Will I always be here

Bir de o zamanlar, özünü daha yeni anladığım, başka bir şarkı vardı.
Bu şarkıyı dinleyen ben değildim aslında. Ya da hüzünlenen...

Who's gonna tell you when
It's too late
Who's gonna tell you things
Aren't so great
You can't go on
Thinking nothing's wrong, but bye
Who's gonna drive you home tonight

Who's gonna pick you up
When you fall
Who's gonna hang it up
When you call
Who's gonna pay attention
To your dreams
Who's gonna plug their ears
When you scream
You can't go on
Thinking nothing's wrong
Who's gonna drive you home tonight

Who's gonna hold you down
When you shake
Who's gonna come around
When you break
You can't go on
Thinking nothing's wrong
Who's gonna drive you home tonight
Oh you know you can't go on
Thinking nothing's wrong
Who's gonna drive you home tonight

Bu şarkının benden ne istediğini daha geçen gün anladım...
İstediğini verdim...

son söz:

hayat; sen ilerisi için plan yaparken yaşadıklarındır.