5 Haziran 2014 Perşembe

Angara'nın Bagları (Ankara'nın Dikmeni...)

Durun buraya istifra edicem... Ortaya çıkartıcam her şeyi.
Yirmi sene öncesinin ve sonrasının Ankara kıyası ancak böyle sonuçlanır!

Başkenti 20 sene önce birakıp Istanbul'a giden ben, Istanbul'da katıldığım bir eğitimde, İstanbul dışında her yerin "taşra" olduğunu öğrendim. Şok olmuştum!
Finans ve bankacılık dünyasında bunun bir gerçek olduğunu sonra öğrendim ama heyhat gençliğim taşrada geçmiş...

Şimdi eskiyi düşünüyorum ve bugün gördüğüm Ankara ile kıyaslıyorum.
Şunu görüyorum: O zamanlar Ankara nezihti.
Yoksa ben mi nezih ruh halindeydim? Yok yok, Ankara nezihti...

Ankara her 3-4 senede bir belediye başkanını yeniliyordu. Vedat Dalokay, Ali Dinçer, Süleyman Önder sıralarını savmış, ben Murat Karayalçın'a kenti bırakıp çıkmıştım.

Ve o zamanlar Ankara bir şehirdi. Köyden hallice, kasaba bozması asla değildi.
Bir bütün olarak Ümraniye tarzı dönüşümü ufukta dahi gözükmüyordu.

"Ankara'nın en güzel yanı Istanbul'a dönüşüdür" deyişi henüz tarafımca daha test edilmemişti. Bunun bir hurafe olduğuna kayıtsız şartsız inanıyordum.
Hatta ve hatta "tatil yerlerini Ankara'lı keşfeder Istanbul'lu mahveder" deyişi benim için ilk sıradaydı.

Arabalar azdı ve yayaların üstüne gelmiyorlardı...
Sokaklarda temiz insanlar temiz Türkçe konuşuyordu... Garip Angara lehçeleri yaratılmamıştı.

Daha ne diyim.
Kısa kesiyim: Sözün özü, Ankara'nın ırzına geçilmiş... Yazık olmuş.

Hiç yorum yok:

son söz:

hayat; sen ilerisi için plan yaparken yaşadıklarındır.