13 Kasım, 2007. Kazablanka...
Henüz etrafı detaylı görmedim ama ilk izlenimim: Gayet güzel!
Afrika'da veya kapalı bir Müslüman ülkesinde gibi hissetmedim. Ancak kiminle konuştuysam Kazablanka Fas değildir diyor. Marakeş'i görmeliymişim. Görelim bakalım...
15 Kasım, 2007. Kazablanka...
Dün akşam iş çıkışı biraz yürüme fırsatım oldu. Dışarda yemek yedim. Özetle;
-) Antoine de Saint-Exupéry'nin Sahra çölünde pilotluk yaparken Kazablanka'da uğradığı bara uğrama fırsatım oldu. Petit Poucet... Komikti. Türkiye'de, taşra birahanelerine benziyor. Kadın giremiyor. Arapça müzik geri plandan hoş bir nağme ile kulağa çarpıyor. Dışarıdan içerisi gözükmüyor...
-) Yemek için Tapas bara gittim. La Bodega. Nefis bir şarap ve Tapas... Ama herkes mi Fransızca konuşur...Kalabalık ve hoş bir atmosferdi. Sonuçta yalnız olunca en iyi seçim barda yemek ve içmek...
16 Kasım, 2007. Kazablanka...
Medine'ye kadar yürüdüm (aslında şehir demekmiş). Sinek gibi yapışan satıcılar (en sevdiğim şey!) burada da beni buldu. Ama galiba buranın özelliği bu. Akşam yine La Bodega. BU sefer canlı müzik vardı ve nefis Flamenko çalıyorlardı. İlk defa Flamenko dansını canlı seyrettim. Müthişti.
Sabah Atlas Okyanusu kıyısında kahvaltı. Deniz, herşeyin havasını değiştiriyor. Hedef Marakech (kardeşimi mi kırıcam :-)
Bu akşam vakti deniz,
O bütün hasretimiz,
Sanki gelmiş de dile,
Nedametin sesiyle,
Çarparak kayalara,
Yetmez mi, diyor deniz,
Karada çektiğiniz? (CST)
13 Kasım 2007 Salı
5 Kasım 2007 Pazartesi
Hiç Gelme Gideceksen...
...
Kimler geçerken içimden,
Bir sen vardın,
Melekleri imrendiren...
http://www.youtube.com/watch?v=xiPJCadywfo
Kimler geçerken içimden,
Bir sen vardın,
Melekleri imrendiren...
http://www.youtube.com/watch?v=xiPJCadywfo
22 Ekim 2007 Pazartesi
Satranç Tahtası
ABD, AB, Kuzey Irak, PKK ve Türkiye ilişkilerinde eldekilere bakalım:
1) ABD Irak içine yerleşti ve BOP için ordan çıkmıyor
2) PKK Türkiye içine Kuzey Irak'dan beslenerek sızıyor
3) ABD ve AB sakın Kuzey Irak'a girme, sıcak takip yapma diye bastırıyor
4) Barzani ve Talabani laflarını esirgemeden konuşmaya başlıyor, "buraya gelme" diyor
5) Tezkere çıktığı gün sınırdan içeri 4 km giren 200 küsür kişilik eşkiya grubu karakol basıyor ve 16 askerimiz şehit oluyor (4-5 saat bir çarpışma içinde kalmak, Türkiye sınırları içinde yardım alamamak ve en sonunda can vermek...düşünmesi bile tüyler ürpertici değil mi?)
Soru: Ne yapmamızı istiyorlar, biz ne yapacağız?
Bunun için büyük resmi görmek lazım.
Musul-Kerkük, petrol deposu ve ABD bu petrollerin, bu gücün peşinde.
ABD buranın kontrolünü nasıl, kimlerle düzenleyecek? Kürtlerle mi Türkiye ile mi? Bence Kürtlerle.
Tarih boyunca biliyoruz ki Kürtlerin ilgi alanı Kuzey Irak ile sınırlı değil, Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu gibi bir geniş bir coğrafya istiyorlar. Bu hayallerini gerçekleştirmek için PKK'yı bir piyon gibi kullanıyor.
Türkiye şu anda sadece mevcut sınırı korumanın peşinde. Ama tezkereyi TBMM'den geçirerek müdafa durumundan saldırı pozisyonuna geçtik.
Kuzey Irak'a girmemiz demek ABD'yi ve Kuzey Irak Kürtlerini karşımıza almak olacaktır. Çünkü Kuzey Irak'a saldırı durumunda dengeler Kuzey Iraklı Türkmenler lehine bozulabilir (uzak ihtimal ama ihtimal). Yani hem ABD'nin petrol planlarını (Musul-Kerkük) sarsabiliriz, hemde bağımsız Kürt devleti rüyasını erteleyebiliriz. Bu durumda karşımızda iki güç birden var.
PKK ne yapıyor, bizi Kuzey Irak'a sokmak için uğraşıyor, savaşa çekmeye çalışıyor. Neden? Bunu PKK'ya birisi mi söylüyor acaba? Bu durumda iç dengelerimiz ne olacak? Böyle bir süreç sonunda nasıl bir Türkiye içinde gözümüzü açacağız? Oyunda göz ardı ettiğimiz bir sahne de bu bence.
Buyrun bakalım. Çıkın işin içinden...
Bütün bunlar bir yana, tek mutlak gerçek var: Tam bağımsız bir devlet değilseniz, ülke çıkarlarını düşünen bir siyasi iradeniz yoksa satranç tahtasından zaferle kalkmanız hayal...
Yazık oluyor bize, askere, ve geride kalan gözü yaşlı anneler-babalara... Geleceğimiz üzerine bir oyun oynanıyor ve biz sadece dışarıdan seyrediyoruz. Ne acı.
1) ABD Irak içine yerleşti ve BOP için ordan çıkmıyor
2) PKK Türkiye içine Kuzey Irak'dan beslenerek sızıyor
3) ABD ve AB sakın Kuzey Irak'a girme, sıcak takip yapma diye bastırıyor
4) Barzani ve Talabani laflarını esirgemeden konuşmaya başlıyor, "buraya gelme" diyor
5) Tezkere çıktığı gün sınırdan içeri 4 km giren 200 küsür kişilik eşkiya grubu karakol basıyor ve 16 askerimiz şehit oluyor (4-5 saat bir çarpışma içinde kalmak, Türkiye sınırları içinde yardım alamamak ve en sonunda can vermek...düşünmesi bile tüyler ürpertici değil mi?)
Soru: Ne yapmamızı istiyorlar, biz ne yapacağız?
Bunun için büyük resmi görmek lazım.
Musul-Kerkük, petrol deposu ve ABD bu petrollerin, bu gücün peşinde.
ABD buranın kontrolünü nasıl, kimlerle düzenleyecek? Kürtlerle mi Türkiye ile mi? Bence Kürtlerle.
Tarih boyunca biliyoruz ki Kürtlerin ilgi alanı Kuzey Irak ile sınırlı değil, Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu gibi bir geniş bir coğrafya istiyorlar. Bu hayallerini gerçekleştirmek için PKK'yı bir piyon gibi kullanıyor.
Türkiye şu anda sadece mevcut sınırı korumanın peşinde. Ama tezkereyi TBMM'den geçirerek müdafa durumundan saldırı pozisyonuna geçtik.
Kuzey Irak'a girmemiz demek ABD'yi ve Kuzey Irak Kürtlerini karşımıza almak olacaktır. Çünkü Kuzey Irak'a saldırı durumunda dengeler Kuzey Iraklı Türkmenler lehine bozulabilir (uzak ihtimal ama ihtimal). Yani hem ABD'nin petrol planlarını (Musul-Kerkük) sarsabiliriz, hemde bağımsız Kürt devleti rüyasını erteleyebiliriz. Bu durumda karşımızda iki güç birden var.
PKK ne yapıyor, bizi Kuzey Irak'a sokmak için uğraşıyor, savaşa çekmeye çalışıyor. Neden? Bunu PKK'ya birisi mi söylüyor acaba? Bu durumda iç dengelerimiz ne olacak? Böyle bir süreç sonunda nasıl bir Türkiye içinde gözümüzü açacağız? Oyunda göz ardı ettiğimiz bir sahne de bu bence.
Buyrun bakalım. Çıkın işin içinden...
Bütün bunlar bir yana, tek mutlak gerçek var: Tam bağımsız bir devlet değilseniz, ülke çıkarlarını düşünen bir siyasi iradeniz yoksa satranç tahtasından zaferle kalkmanız hayal...
Yazık oluyor bize, askere, ve geride kalan gözü yaşlı anneler-babalara... Geleceğimiz üzerine bir oyun oynanıyor ve biz sadece dışarıdan seyrediyoruz. Ne acı.
Everything Will Flow
Kahire dönüşü, saat sabah 02:30, havaalanında bu şarkıyı dinlerken daha uçak havalanmadan ben havalandım :-)
Watch the day begin again
Whispering into the night
See the crazy people play
Hurrying under the light
A million cars, a million trains
Under the jet plane sky
Nothing lost and nothing gained
Life is just a lullaby (mi acaba?)
Soru: Hayatta "hata" diye birşey olmayabilir mi? Herşey bir kazanım olamaz mı?
Watch the day begin again
Whispering into the night
See the crazy people play
Hurrying under the light
A million cars, a million trains
Under the jet plane sky
Nothing lost and nothing gained
Life is just a lullaby (mi acaba?)
Soru: Hayatta "hata" diye birşey olmayabilir mi? Herşey bir kazanım olamaz mı?
15 Ekim 2007 Pazartesi
İstanbul Oyuncak Müzesi
Büyük ülke olmak, metropol şehir olmak, dünya insanlarını ülkenize-şehrinize çekebilmek; adınızın her alanda duyulur olması, bunun devamlılık göstermesi ve çekim gücünüzün büyük olmasına bağlıdır.
Dünyada oyuncak kolleksiyoncuları olduğunu, açık artırmada kıyasıya bir rekabet yaşandığını, en nadide parçaları alıp evlerine-şehirlerine-ülkelerine götürmeye çalıştıklarını biliyormuydunuz... İşte bu rekabetin içinde artık İstanbul'un da adı geçiyor.
Bu yüzden İstanbul Oyuncak Müzesine teşekkür etmeliyiz. İstanbul'un adı bir konuda daha dillerde dolaşıyor.
Daha önce Prag'da oyuncak müzesi gezmiştim.
Oraya kadar gitmeye hiç gerek yok.
Erenköy'de süper bir tane var.
Teşekkürler, emeği geçen herkese.
Dünyada oyuncak kolleksiyoncuları olduğunu, açık artırmada kıyasıya bir rekabet yaşandığını, en nadide parçaları alıp evlerine-şehirlerine-ülkelerine götürmeye çalıştıklarını biliyormuydunuz... İşte bu rekabetin içinde artık İstanbul'un da adı geçiyor.
Bu yüzden İstanbul Oyuncak Müzesine teşekkür etmeliyiz. İstanbul'un adı bir konuda daha dillerde dolaşıyor.
Daha önce Prag'da oyuncak müzesi gezmiştim.
Oraya kadar gitmeye hiç gerek yok.
Erenköy'de süper bir tane var.
Teşekkürler, emeği geçen herkese.
11 Ekim 2007 Perşembe
9 Ekim 2007 Salı
15 CAN
Yeter artık...
ABD'nin, AB'nin, Emperyalizmin Kuzey Irak ve petrol sevdasına bizim şehit verdiğimiz 15 CAN daha.
15 NEFES artık yok, kalpleri atmıyor.
15 UMUT yok oldu, hayalleriyle.
Anneleri-babaları-kardeşleri yasta.
Yeter artık...
ABD'nin, AB'nin, Emperyalizmin Kuzey Irak ve petrol sevdasına bizim şehit verdiğimiz 15 CAN daha.
15 NEFES artık yok, kalpleri atmıyor.
15 UMUT yok oldu, hayalleriyle.
Anneleri-babaları-kardeşleri yasta.
Yeter artık...
7 Ekim 2007 Pazar
TRT 1 Belgesel
TRT 1, Pazartesi (8 Ekim) saat 20:30.
Mevlana Celaleddini Rumi belgeseli.
Herkesin seyretse ne güzel olur. İlla ki magazin mi seyredeceksiniz!
http://www.trt.net.tr/wwwtrt/progdetay.aspx?kimlikid=2223&tur=TV&saat=20:30&kanaladi=TRT1&gunu=08.10.2007
Mevlana Celaleddini Rumi belgeseli.
Herkesin seyretse ne güzel olur. İlla ki magazin mi seyredeceksiniz!
http://www.trt.net.tr/wwwtrt/progdetay.aspx?kimlikid=2223&tur=TV&saat=20:30&kanaladi=TRT1&gunu=08.10.2007
23 Eylül 2007 Pazar
Mevlana - Son
Zindanlar içinde en korkuncu insanın kendi kafasında kurup yükselttiği zindandır. Mevlana bu zindandan çıkıp özgürlüğüne kavuşmuş, dogmalardan, şeriat yasalarından, geleneklerin bukağılarından kurtulmuştu. Olgunluk döneminde: "Sarığımı rehin ettim. Secdeden, seccadeden bezdim" diyordu.
...
"Ben toprağı inciye dönüştürüyorum. Çalgıcıların teflerini altınla dolduruyorum. Susamışlara şarap sunuyorum; kurumuş topraklara Kevserler akıtıyorum. Tüm dünyayı cennete, gamlıları sultana, kiliseleri mescide, darağaçlarını minbere çeviriyorum"
"Ben öyle bir kulum ki, ustamı azat ettim, öyle bir ustayım ki ustama usta oldum. Şu dünyaya daha dün geldim ama dünyayı bayındır eden benim"
"Bana mucizeden bahsediyorlar. Birisinin buradan Kâbe'ye bir günde yürüdüğünü söyleseler buna hiç şaşırmam; bunun keramet denilecek yanı yoktur. Çünkü bu eğer kerametse, sam yelinde de bu kerametler var; nereye isterse bir anda gidebilir. Keramet ona derler ki, seni ikilikten çıkarsın, aşağılıkken yüce yapsın, bilgisizken akıllı etsin, cansızken canlılığa eriştirsin.
Aslında ilk önce sen bir hiçtin, topraktın, Tanrı seni bitki dünyası mensubu yaptı. Sonra o dünyadan sefer ettin, et ve kan pıhtısına dönüşerek hayvanlar dünyasına ve oradan da sefer ederek, en sonunda insanlar dünyasına geçtin. Ne geldiğin yoldaki konakları bilirsin, ne hangi yoldan geldiğini, ne de nasıl geldiğini...Seni getirdiler, bir de baktın ki gelmişsin! İşte gerçekten keramet denilecek şey budur!"
...
İnsan bütün dünyayı içine sığdırabilir.
İnsani olan herşey Mevlana'nın dünyası içindeydi. O şiirlerinde kendisinin mucizevi bir takım yeteneklere sahip olduğundan değil, dünyada insan olmanın mucizesinden ve insan denen varlığın sahip olduğu sınırsız olanaklardan söz ediyordu.
Hayatı ve dünyayı, sürekli bir oluş, sürekli, bir değişme ve yenilenme olarak gören ozan; "Şu hem var, hem yok olan dünyadan, yoklar azar azar gittiler, varlar geliyorlar. Eski mallar satanların nöbeti geçti, biz yeni şeyler satıyoruz. Bu pazar bizim pazarımız artık!"
...
Mevlana insanlığın, dolayısıyla kendisinin ölümsüzlüğüne inanıyordu.
"Su gibi akıp gitmedeyiz. Ama şarap gibi, halkın kanının içindeyiz. Ayaklarımızı uzatıp yerde hareketsiz yatıyor olsak ne çıkar? Uçsuz bucaksız denizlerde seyreden bir yelkenlide uzanıp yatmış insanlar gibi sonsuzcasına hareket edecek, ilerleyeceğiz!"
Yanılmadı ozan. Yediyüzyıldır şiirleri mescitlerde, tekkelerde, şölenlerde, üniversitelerde okutuluyor.
Hindistandan Kuzey Afrika'ya kadar Mevlana'nın şiirlerini bilmeyen, herhangi bir şekilde etkisinde kalmayan tek bir düşünür ya da ozan bulabilmek olanaksızdır.
19.yy İran halk ayaklanması önderi Süleyman Han idam edilmeye götürülürken Mevlana'nın şiirini okuyordu;
Yüzünü göster, gül bahçesini görmek istiyorum
Dudaklarını aç, bala banmış güller istiyorum
Ey güzellik güneşi, bir an sıyrıl buluttan ve görün
O ışıklar saçan yüzünü görmek istiyorum.
Gene davulların çağıran sesini duydum da
Doğan gibi uçup geldim, padişah kolunu istiyorum
Ey aşk yeşilliğinden kopan tatlı esinti
Bana da dokun, reyhan kokuları istiyorum
Bilirim, bütün güzellikler ödünçtür, iğretidir
O yüzden ben mutlak güzelliği istiyorum
Yoksulum alabildiğine, ama küçük bir akik istemem
Benzersiz akiklerin madenini istiyorum
Nazım Hikmet hapishanede ilk iki dizesini Mevlana'dan aldığı, son iki dizesiyle o'na yanıt verdiği bir rubai yazmıştı:
Bir gerçek alemdi gördüğün ey Celaleddin, heyüla filan değil
Uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illeti-üla filan değil
Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muteşemi:
"Suret hemi zıllest..." filan diye başlayan değil.
Son zamanlarında şöyle diyordu ozan: "Sizi bilmem ama ben sevenlerin kucaklaşmasının/kavuşmasının çırılçıplak olmasını yeğlerim!"
Bırak gömlek kıldan da ipekten de ince olsun
Aşk kucaklaşması anadan doğma tatlı olur
Ruhumdan bedenimin gömleğini çıkarıp attım
Çırıl çıplak son aşamaya yaklaşıyorum.
...
"Ben toprağı inciye dönüştürüyorum. Çalgıcıların teflerini altınla dolduruyorum. Susamışlara şarap sunuyorum; kurumuş topraklara Kevserler akıtıyorum. Tüm dünyayı cennete, gamlıları sultana, kiliseleri mescide, darağaçlarını minbere çeviriyorum"
"Ben öyle bir kulum ki, ustamı azat ettim, öyle bir ustayım ki ustama usta oldum. Şu dünyaya daha dün geldim ama dünyayı bayındır eden benim"
"Bana mucizeden bahsediyorlar. Birisinin buradan Kâbe'ye bir günde yürüdüğünü söyleseler buna hiç şaşırmam; bunun keramet denilecek yanı yoktur. Çünkü bu eğer kerametse, sam yelinde de bu kerametler var; nereye isterse bir anda gidebilir. Keramet ona derler ki, seni ikilikten çıkarsın, aşağılıkken yüce yapsın, bilgisizken akıllı etsin, cansızken canlılığa eriştirsin.
Aslında ilk önce sen bir hiçtin, topraktın, Tanrı seni bitki dünyası mensubu yaptı. Sonra o dünyadan sefer ettin, et ve kan pıhtısına dönüşerek hayvanlar dünyasına ve oradan da sefer ederek, en sonunda insanlar dünyasına geçtin. Ne geldiğin yoldaki konakları bilirsin, ne hangi yoldan geldiğini, ne de nasıl geldiğini...Seni getirdiler, bir de baktın ki gelmişsin! İşte gerçekten keramet denilecek şey budur!"
...
İnsan bütün dünyayı içine sığdırabilir.
İnsani olan herşey Mevlana'nın dünyası içindeydi. O şiirlerinde kendisinin mucizevi bir takım yeteneklere sahip olduğundan değil, dünyada insan olmanın mucizesinden ve insan denen varlığın sahip olduğu sınırsız olanaklardan söz ediyordu.
Hayatı ve dünyayı, sürekli bir oluş, sürekli, bir değişme ve yenilenme olarak gören ozan; "Şu hem var, hem yok olan dünyadan, yoklar azar azar gittiler, varlar geliyorlar. Eski mallar satanların nöbeti geçti, biz yeni şeyler satıyoruz. Bu pazar bizim pazarımız artık!"
...
Mevlana insanlığın, dolayısıyla kendisinin ölümsüzlüğüne inanıyordu.
"Su gibi akıp gitmedeyiz. Ama şarap gibi, halkın kanının içindeyiz. Ayaklarımızı uzatıp yerde hareketsiz yatıyor olsak ne çıkar? Uçsuz bucaksız denizlerde seyreden bir yelkenlide uzanıp yatmış insanlar gibi sonsuzcasına hareket edecek, ilerleyeceğiz!"
Yanılmadı ozan. Yediyüzyıldır şiirleri mescitlerde, tekkelerde, şölenlerde, üniversitelerde okutuluyor.
Hindistandan Kuzey Afrika'ya kadar Mevlana'nın şiirlerini bilmeyen, herhangi bir şekilde etkisinde kalmayan tek bir düşünür ya da ozan bulabilmek olanaksızdır.
19.yy İran halk ayaklanması önderi Süleyman Han idam edilmeye götürülürken Mevlana'nın şiirini okuyordu;
Yüzünü göster, gül bahçesini görmek istiyorum
Dudaklarını aç, bala banmış güller istiyorum
Ey güzellik güneşi, bir an sıyrıl buluttan ve görün
O ışıklar saçan yüzünü görmek istiyorum.
Gene davulların çağıran sesini duydum da
Doğan gibi uçup geldim, padişah kolunu istiyorum
Ey aşk yeşilliğinden kopan tatlı esinti
Bana da dokun, reyhan kokuları istiyorum
Bilirim, bütün güzellikler ödünçtür, iğretidir
O yüzden ben mutlak güzelliği istiyorum
Yoksulum alabildiğine, ama küçük bir akik istemem
Benzersiz akiklerin madenini istiyorum
Nazım Hikmet hapishanede ilk iki dizesini Mevlana'dan aldığı, son iki dizesiyle o'na yanıt verdiği bir rubai yazmıştı:
Bir gerçek alemdi gördüğün ey Celaleddin, heyüla filan değil
Uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illeti-üla filan değil
Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muteşemi:
"Suret hemi zıllest..." filan diye başlayan değil.
Son zamanlarında şöyle diyordu ozan: "Sizi bilmem ama ben sevenlerin kucaklaşmasının/kavuşmasının çırılçıplak olmasını yeğlerim!"
Bırak gömlek kıldan da ipekten de ince olsun
Aşk kucaklaşması anadan doğma tatlı olur
Ruhumdan bedenimin gömleğini çıkarıp attım
Çırıl çıplak son aşamaya yaklaşıyorum.
Mevlana - 5
Ey minik yaprak, söyle nerden buldun dalı delecek gücü?
Nasıl çıktın zindanından dışarı?
Anlat bize, anlat ki, biz de kavuşalım ışığa, biz de çıkalım zindanımızdan dışarı.
Ey servi, yerde bitiyorsun ama nasıl da atılmışsın gururla göklere!
Kimden öğrendin, nasıl yapıyorsun bunu?
Öğret bize de, yükselmeyi göklere!
Ey, baştan aşağı kanlara kesen gonca, sen ki kendinden çıktın!
Bize de anlat: Nedir bu aşk? Öğret: Nedir kendinden çıkma?
Nasıl çıktın zindanından dışarı?
Anlat bize, anlat ki, biz de kavuşalım ışığa, biz de çıkalım zindanımızdan dışarı.
Ey servi, yerde bitiyorsun ama nasıl da atılmışsın gururla göklere!
Kimden öğrendin, nasıl yapıyorsun bunu?
Öğret bize de, yükselmeyi göklere!
Ey, baştan aşağı kanlara kesen gonca, sen ki kendinden çıktın!
Bize de anlat: Nedir bu aşk? Öğret: Nedir kendinden çıkma?
Mevlana - 4
Senin küfrüne karşı iman da neymiş?
Zümrüdüanka huzurunda bir sinek, o kadar!
Evet, bengisudur iman, küfürse kara yerdir ama
Senin ateşine karşı bir saman çöpüdür bunlar ancak
Cânın sıfatı imandır, bu cân da nefesle candır ama
Nefese yer hani, gönül ummana dalmışsa?
Varsın gece küfür, iman da mum ışık olsun
Ama güneş doğdu mu,
"Hadi", der iman küfre,
"gerek yok bize burda artık"
At için eyer neyse, odur din için de iman
Ama neylesin atı, yolu aşk ve hızı aşk olan?
Zümrüdüanka huzurunda bir sinek, o kadar!
Evet, bengisudur iman, küfürse kara yerdir ama
Senin ateşine karşı bir saman çöpüdür bunlar ancak
Cânın sıfatı imandır, bu cân da nefesle candır ama
Nefese yer hani, gönül ummana dalmışsa?
Varsın gece küfür, iman da mum ışık olsun
Ama güneş doğdu mu,
"Hadi", der iman küfre,
"gerek yok bize burda artık"
At için eyer neyse, odur din için de iman
Ama neylesin atı, yolu aşk ve hızı aşk olan?
9 Eylül 2007 Pazar
Mevlana - 3
Bazen kelimeler kifayetsiz kalır. Bir resim herşeyi anlatır. (başlığı tıklayın)
Yorumlarınızı siz yapın...
Yorumlarınızı siz yapın...
24 Ağustos 2007 Cuma
Mevlana - 2
Gel, gel ki ayrılığınla bende
Ne akıl, ne din kaldı.
Şu fukara gönülde
Ne karar ne sabır kaldı.
Yüzünden hayaller toplayan,
Bir aynaya benzerdi bu yüz.
Gel de gör şimdi nasıl,
Sarardı, buruştu bu yüz.
Başın kille ıslak da olsa, yıkama gel.
Ayağına diken batsa, çıkarma gel.
Gel gel de kurtar beni şu gel git sözünden,
Gel gel de kurtar beni âh edip inlemekten.
Ne akıl, ne din kaldı.
Şu fukara gönülde
Ne karar ne sabır kaldı.
Yüzünden hayaller toplayan,
Bir aynaya benzerdi bu yüz.
Gel de gör şimdi nasıl,
Sarardı, buruştu bu yüz.
Başın kille ıslak da olsa, yıkama gel.
Ayağına diken batsa, çıkarma gel.
Gel gel de kurtar beni şu gel git sözünden,
Gel gel de kurtar beni âh edip inlemekten.
7 Ağustos 2007 Salı
Mevlana - 1
2007 yılının Birleşmiş Milletler/UNESCO tarafından Mevlana yılı olarak ilan edildiğini biliyormuydunuz. Mevlana'nın doğumunun 800. yılı...
Gelecek yazı Mevlana ile ilgili olacak. Şimdi kısa, ama aslında uzun bir giriş:
"Hamdım, piştim, yandım"
Gelecek yazı Mevlana ile ilgili olacak. Şimdi kısa, ama aslında uzun bir giriş:
"Hamdım, piştim, yandım"
23 Temmuz 2007 Pazartesi
23 Temmuz/Yeni Sayfa
Hadi buyrun bakalım. Yeni bir sayfa açtık!
Kimileri hemen, "kaçalım bu memleketten" demeye başlamıştır. Başka memleketimiz yok ki!
"Neden böyle oldu?" Sadece bizi yönetmeye talip olanlar değil, bizlerin de düşünmesi gereken bir soru.
Evet, neden böyle oldu, seçeneklere bakalım:
1) Dar çevremiz/çerçevemiz ile tüm resmi anlamaya çalışıyoruz, sonra hayal kırıklığı yaşıyoruz.
2) Gerçekleri görmezden geliyoruz, işimize gelenleri görüyoruz, sonra hayal kırıklığı yaşıyoruz
3) Genelin öncelikleriyle bizim önceliklerimiz aynı değil, farklı yönlere çekiştiriyoruz
4) Başarı ve başarısızlık ne şekilde ödüllenir/cezalandırılır konusu herkes için ortak payda da tanımlanmamış. Sonuçta aynı kısır döngü tekrar ediyor.
5) Sonuç, gerçeklerden kopuk yaşıyoruz...
Olabilir mi?
Bu maddeleri toplumu anlamak için kullanabileceğimiz gibi özel hayatımız için de kullanabiliriz(bence)
Kimileri hemen, "kaçalım bu memleketten" demeye başlamıştır. Başka memleketimiz yok ki!
"Neden böyle oldu?" Sadece bizi yönetmeye talip olanlar değil, bizlerin de düşünmesi gereken bir soru.
Evet, neden böyle oldu, seçeneklere bakalım:
1) Dar çevremiz/çerçevemiz ile tüm resmi anlamaya çalışıyoruz, sonra hayal kırıklığı yaşıyoruz.
2) Gerçekleri görmezden geliyoruz, işimize gelenleri görüyoruz, sonra hayal kırıklığı yaşıyoruz
3) Genelin öncelikleriyle bizim önceliklerimiz aynı değil, farklı yönlere çekiştiriyoruz
4) Başarı ve başarısızlık ne şekilde ödüllenir/cezalandırılır konusu herkes için ortak payda da tanımlanmamış. Sonuçta aynı kısır döngü tekrar ediyor.
5) Sonuç, gerçeklerden kopuk yaşıyoruz...
Olabilir mi?
Bu maddeleri toplumu anlamak için kullanabileceğimiz gibi özel hayatımız için de kullanabiliriz(bence)
18 Temmuz 2007 Çarşamba
Yol Ayrımı
Çok anlam yüklediğim herşey bir noktada sarpa sarıyor...
Ama beklentileri yüksek tutmalıyız. Çünkü bu varolma, yalana-dolana karşı çıkma, iyi ile kötünün arasında yapılan bir seçim olacak.
Ama beklentileri yüksek tutmalıyız. Çünkü bu varolma, yalana-dolana karşı çıkma, iyi ile kötünün arasında yapılan bir seçim olacak.
Ne Umdum Ne Buldum?
Kimse hayatı kendisine zehir etmek için yaşamıyor. Alınan her yeni karar, atılan her yeni adım bizi iyi, güzel günlere götürsün diye yaşanıyor, yaşatılıyor. Ancak hayatta istekler ve elde ettiklerimiz ne yazık ki her zaman örtüşmüyor (belki de çok şükür dememiz gerekir, yoksa hiç risk almadan asalak hayatı yaşardık!)
Diğer taraftan alınan her karar bir başka alternatif karardan vazgeçmektir. Sabah işe gitmek sahilde haytalık yapmaktan vazgeçiştir. Tatilde denize gitmek dağlara çıkmaktan vazgeçmektir. Evlenmek bekarlıktan, çocuk yapmak tekillikten vazgeçiştir. Peki vazgeçtiğimiz alternatif seçtiğimiz karardan daha iyi olabilir mi? Elbette. Muhtemeldir. Sonuçta bir risk alıyoruz. Risk herzaman kazanç getirmeyebilir...
Uzun süre içim daraldı. Nur'um kırmızıya çaldı. Kendimi sokaklara, arkadaşlara yakın tuttum. Rüzgarla savruldum. Bugün tekrar o dönemi yaşasam farklı yapacağım/yapmayacağım şeyler yaptım.
Ben hiç birşey ummadım ama çok şey buldum.
Bundan sonra alacağım kararlarda ne bulacağım daha önemli.
Diğer taraftan alınan her karar bir başka alternatif karardan vazgeçmektir. Sabah işe gitmek sahilde haytalık yapmaktan vazgeçiştir. Tatilde denize gitmek dağlara çıkmaktan vazgeçmektir. Evlenmek bekarlıktan, çocuk yapmak tekillikten vazgeçiştir. Peki vazgeçtiğimiz alternatif seçtiğimiz karardan daha iyi olabilir mi? Elbette. Muhtemeldir. Sonuçta bir risk alıyoruz. Risk herzaman kazanç getirmeyebilir...
Uzun süre içim daraldı. Nur'um kırmızıya çaldı. Kendimi sokaklara, arkadaşlara yakın tuttum. Rüzgarla savruldum. Bugün tekrar o dönemi yaşasam farklı yapacağım/yapmayacağım şeyler yaptım.
Ben hiç birşey ummadım ama çok şey buldum.
Bundan sonra alacağım kararlarda ne bulacağım daha önemli.
2 Temmuz 2007 Pazartesi
Yazacak Çok Şey Birikti...
22 Temmuz artık çok yakın.
Adamlar 3 kuruş dolara vatanı satmış, kimse kalkıp bunu sormayacak mı?
"...iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler..." Bundan daha vahim bir örnek olabilir mi?
Hergün şehit düşen asker haberleri dinliyoruz ama "...ordu isterse müdahale olasılığını düşünürüz..." diyecek kadar yüzsüz ve sorumsuzlar.
Bir Mısır gezisi daha bitti. Dokuz gün. Piramitlere yine 2 km kadar, deve üstünde, yaklaşıldı.
En sonunda El-Fishawy kahvesinde Naguib Mahfouz'un izlerini sürüldü. Nane kokulu çay içildi...
23 Haziran hafta sonu; senenin ilk uzun yol motor gezisi Volkan ile yapıldı. İstanbul-Çeşme! 7 saatlik yol, her duruşta 1-1,5 saatlik molalarla 12 saat oldu. Buz gibi Sığacık denizinden serinlik alındı, Babylon ve Paparazi şezlonglarında uyuklandı ama ne yazık ki sörf rüzgarına kanat açılamadı... Zaman kalmadı. Başka geziye diye avutuldu ruhlar.
Herşey daha güzel yarınlar için.
Adamlar 3 kuruş dolara vatanı satmış, kimse kalkıp bunu sormayacak mı?
"...iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler..." Bundan daha vahim bir örnek olabilir mi?
Hergün şehit düşen asker haberleri dinliyoruz ama "...ordu isterse müdahale olasılığını düşünürüz..." diyecek kadar yüzsüz ve sorumsuzlar.
Bir Mısır gezisi daha bitti. Dokuz gün. Piramitlere yine 2 km kadar, deve üstünde, yaklaşıldı.
En sonunda El-Fishawy kahvesinde Naguib Mahfouz'un izlerini sürüldü. Nane kokulu çay içildi...
23 Haziran hafta sonu; senenin ilk uzun yol motor gezisi Volkan ile yapıldı. İstanbul-Çeşme! 7 saatlik yol, her duruşta 1-1,5 saatlik molalarla 12 saat oldu. Buz gibi Sığacık denizinden serinlik alındı, Babylon ve Paparazi şezlonglarında uyuklandı ama ne yazık ki sörf rüzgarına kanat açılamadı... Zaman kalmadı. Başka geziye diye avutuldu ruhlar.
Herşey daha güzel yarınlar için.
3 Haziran 2007 Pazar
İyiki Doğdun BANUUUU !
Ankara'dan Banu geldi,
Cumartesi Balat'da Red Bull Air Race gösterisi seyredildi.
Akşam Büyükada'ya gidildi,
Balık yenildi, İstanbul'un ışıklarının uzaktan nasıl gözüktüğüne bakıldı.
Son vapurla dönerken, göbek atıldı (Allahım!), şarkı-türkü söylendi...
Herkes mi çakır keyif acaba?
Pazar günü unutulmasın,
Masaj keyfi pas geçilmesin.
İyiki doğdun Banuuuuuuu.
Cumartesi Balat'da Red Bull Air Race gösterisi seyredildi.
Akşam Büyükada'ya gidildi,
Balık yenildi, İstanbul'un ışıklarının uzaktan nasıl gözüktüğüne bakıldı.
Son vapurla dönerken, göbek atıldı (Allahım!), şarkı-türkü söylendi...
Herkes mi çakır keyif acaba?
Pazar günü unutulmasın,
Masaj keyfi pas geçilmesin.
İyiki doğdun Banuuuuuuu.
27 Mayıs 2007 Pazar
Alıntı 5
"...
Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır denizde yolunu gemi,
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Ataol B.
Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır denizde yolunu gemi,
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Ataol B.
19 Mayıs 2007 Cumartesi
EVA CASSIDY
Böyle bir ses gelmiş ve genç yaşta gitmiş. O daha çok yaşamalı, ben daha önce duymalıydım.
Ayrıca, Chantel Kreviazuk: "Leaving On A Jet Plane"
Ses ve sözler... Bir kere daha, bir kere daha dinlemek lazım!
All my bags are packed, I'm ready to go
I'm standing here outside your door, I hate to wake you up to say good-bye
But the dawn is breakning, it's early morn
The taxi's waiting, he's blowing his horn
Already I'm so lonesome I could die
So kiss me and smile for me
Tell me that you'll wait for me
Hold me like you'll never let me go
I'm leaving on a jet plane
I don't know when I'll be back again
Oh Babe, I hate to go
There's so many times I've let you down
So many times I've played around
And I tell you now, they don't mean a thing
Every place I go I'll think of you
Every song I sing I'll sing for you
When I come back I'll wear your wedding ring
Now the time has come to leave you
One more time, oh, let me kiss you
And close your eyes and I'll be on my way
Dream about the days to come
When I won't have to leave alone
About the times that I won't have to say
Link: Songbird. Eva...
Ayrıca, Chantel Kreviazuk: "Leaving On A Jet Plane"
Ses ve sözler... Bir kere daha, bir kere daha dinlemek lazım!
All my bags are packed, I'm ready to go
I'm standing here outside your door, I hate to wake you up to say good-bye
But the dawn is breakning, it's early morn
The taxi's waiting, he's blowing his horn
Already I'm so lonesome I could die
So kiss me and smile for me
Tell me that you'll wait for me
Hold me like you'll never let me go
I'm leaving on a jet plane
I don't know when I'll be back again
Oh Babe, I hate to go
There's so many times I've let you down
So many times I've played around
And I tell you now, they don't mean a thing
Every place I go I'll think of you
Every song I sing I'll sing for you
When I come back I'll wear your wedding ring
Now the time has come to leave you
One more time, oh, let me kiss you
And close your eyes and I'll be on my way
Dream about the days to come
When I won't have to leave alone
About the times that I won't have to say
Link: Songbird. Eva...
17 Mayıs 2007 Perşembe
AKM ve İstanbul'da Mayo Reklamları
AKM'nin yıkılması, yerine yenisinin yapılmak istenmesini genel kültür eksikliğimize, olaylara duyarsızlığımıza, tarihine ve mirasına sahip çıkmayan yozlaşmaya bağlıyorum. Fakat en başta art niyet olduğunu düşünüyorum. Gerici zihniyetin kğltür ve sanata vurmak istediği darbe olarak yorumluyorum.
AKM şu anda İstanbul için çok önemli bir sanat vahasıdır. Burada yapılacak bir yıkım-yenileme işi nerden bakılsa 2 yıl sürer. Soru: Yeni AKM (eğer adı AKM olursa, veya oraya tüm ortadoğunun en büyük camisi yapılmazsa) 2010 yılına yetişir mi? Soru: Neden yeni bir kültür merkezi yapmak yerine eskisi yıkılıyor.
Sakarya Üniversitesi raporuna göre bina %40 yıkılma tehlikesi taşıyormuş. Ben ODTÜ ve İTÜ'nün de bir rapor vermesini istiyorum, Sakarya Üniversitesi raporuna inanmıyorum.
Bakan Koç, "binanın elektrik, soğutma-ısıtma, elektrik sistemi iflas etti" demiş. Bu sebepler yıkım için yeterlimidir. Hangi ülkede opera/tiyatro binası 30 senede bir yıklılıp yeniden yapılıyor. Çok daha eski binaları Avrupalılar işletip, hayatta-ayakta tutabiliyor ama biz yıkıp yeniden yapıyoruz. Biz mi çok akıllıyız? Medyaline.com adresie bakılmasında fayda var.
Diğer tarafta artık mayo reklamları açık hava reklam panolarında sansürlenmiş olarak hayat bulacak. Neden? Bunca sene bu reklamlar kaç kişiyi kötü yönde etkildi acaba, kaç kişinin mayo giyip sokaklara çıkmalarını tetikledi?
İki işin özü de aynı aslında: Geriye giden bir Türkiye! Mayo reklamıyla ülke ileri gitmez ancak bu kafa yapısı ile fersah fersah geriye gider.
AKM şu anda İstanbul için çok önemli bir sanat vahasıdır. Burada yapılacak bir yıkım-yenileme işi nerden bakılsa 2 yıl sürer. Soru: Yeni AKM (eğer adı AKM olursa, veya oraya tüm ortadoğunun en büyük camisi yapılmazsa) 2010 yılına yetişir mi? Soru: Neden yeni bir kültür merkezi yapmak yerine eskisi yıkılıyor.
Sakarya Üniversitesi raporuna göre bina %40 yıkılma tehlikesi taşıyormuş. Ben ODTÜ ve İTÜ'nün de bir rapor vermesini istiyorum, Sakarya Üniversitesi raporuna inanmıyorum.
Bakan Koç, "binanın elektrik, soğutma-ısıtma, elektrik sistemi iflas etti" demiş. Bu sebepler yıkım için yeterlimidir. Hangi ülkede opera/tiyatro binası 30 senede bir yıklılıp yeniden yapılıyor. Çok daha eski binaları Avrupalılar işletip, hayatta-ayakta tutabiliyor ama biz yıkıp yeniden yapıyoruz. Biz mi çok akıllıyız? Medyaline.com adresie bakılmasında fayda var.
Diğer tarafta artık mayo reklamları açık hava reklam panolarında sansürlenmiş olarak hayat bulacak. Neden? Bunca sene bu reklamlar kaç kişiyi kötü yönde etkildi acaba, kaç kişinin mayo giyip sokaklara çıkmalarını tetikledi?
İki işin özü de aynı aslında: Geriye giden bir Türkiye! Mayo reklamıyla ülke ileri gitmez ancak bu kafa yapısı ile fersah fersah geriye gider.
13 Mayıs 2007 Pazar
İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar...
Gavur İzmir'i gördünüz mü?
Gavurların hepsi tek bayrak altında, tek vücut, tek yürek olarak birleşti. Ama özde gavurlar yoktu ortada!
Bugüne kadar yapılan tüm tartışmaları, yapılan tüm eleştirileri kenara koysak, Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili geldiğimiz noktaya baksak, ne kadar vahim bir durumla karşı karşıya geldiğimizi anlayabilirmiyiz acaba?
Bu kadar önemli bir karar iki saatte alınabilecek, kolay bir karar mı? Türkiye'nin geleceği seçim malzemesi yapıldı. Sonucunun ne olacağını kim nerde tartıştı.
Bir yamacın kenarına getirilip, aşağıya itilmeye çalışılıyoruz. Gafiller ise abileri-yandaşları ABD-AB, Barzani ve diğer emperyalistlerin gazıyla vatanı satıyor, altını oyuyor, çürütüyor.
Bu kadar mı kin beslemişler, bu kadar mı nefret etmişler bizden?
Dip Not: İzmir mitingi yapılırken tüm yurtta elektrik kesintisi yaşıyoruz! Hiç gerek yok, daha komik duruma düşmeyin, zaten Aydın Doğan medyası olaylara duyarsız...
Gavurların hepsi tek bayrak altında, tek vücut, tek yürek olarak birleşti. Ama özde gavurlar yoktu ortada!
Bugüne kadar yapılan tüm tartışmaları, yapılan tüm eleştirileri kenara koysak, Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili geldiğimiz noktaya baksak, ne kadar vahim bir durumla karşı karşıya geldiğimizi anlayabilirmiyiz acaba?
Bu kadar önemli bir karar iki saatte alınabilecek, kolay bir karar mı? Türkiye'nin geleceği seçim malzemesi yapıldı. Sonucunun ne olacağını kim nerde tartıştı.
Bir yamacın kenarına getirilip, aşağıya itilmeye çalışılıyoruz. Gafiller ise abileri-yandaşları ABD-AB, Barzani ve diğer emperyalistlerin gazıyla vatanı satıyor, altını oyuyor, çürütüyor.
Bu kadar mı kin beslemişler, bu kadar mı nefret etmişler bizden?
Dip Not: İzmir mitingi yapılırken tüm yurtta elektrik kesintisi yaşıyoruz! Hiç gerek yok, daha komik duruma düşmeyin, zaten Aydın Doğan medyası olaylara duyarsız...
4 Mayıs 2007 Cuma
Tiyatro Sahnesi
Bu nasıl bir oyun?
Gözümüzün içine baka baka yalan söylemeyi politika sayanlar, şark kurnazlığı yapmayı marifet bilenler, yüzlerine tükürsen "bir daha tükür" diyecek kadar yüzsüz bir güruh bir araya toplanmış, biz Türkiye'yiz demek cürretini kendilerinde görüyor.
Cumhurbaşkanını seçmek için yapılanlar tam bir sirk gösterisi. Düşürüldüğümüz duruma bakın. Tam yangından mal kaçırma sahnesi, tam şark kurnazlığı kurgusu. Bunlar herkesi aptal, kendilerini akıllı sanıyor. AB'yi bize yem olarak sunmayı akıl edebilen bu güruh, aynı AB standartlarına ne kadar uzak olduklarını ortaya saçmakta hiç sakınca görmüyor.
Tanrıya çok dua ettiler herhalde, duaları kabul oldu ve Anayasa Mahkemesi ilk oylamayı ipal etti. Yoksa ne kadar zor bir durumda kalacaklardı.
Bazen şansın olacak. Tüm ülkeyi ve kurumları karşında görmüşken, milyonların tokadının acısını yüzünde hissetmişken öyle bir gelişme olacak ki yine mağduru oynayabileceksin. Hatta yetmezmiş gibi bu durumdan kendine ekmek bile çıkartabileceksin. "Madem Cumhurbaşkanını bana seçtirmediniz o zaman halk seçsin". Nasıl olsa bunları yutan, yutmaya hazır birileri var. Taban dedikleri işte bu.
İşin kötüsü bu mavraları yutan bir taban var. Bu yetmediyse: "Seçim tarihini ben belirlerim" edası. Yetmedi mi. O zaman "Cumhurbaşkanına ben vekalet ederim" de, nasıl olsa burası senin oyun alanın.
Ey Allahım, ben bunları görmek için ne yaptım?
Bu bir karşı devrimdir. Şehit Kubilay ile ilk ateşini verdikleri, sinsice sürdürdükleri, bazen hırslarına hakim olamayıp alenen su yüzüne çıkardıkları, hedefinin hep belli olduğu bir karşı devrim.
Daha yol uzun. Biten birşey yok, başlangıçlar var... Çok fazla başlangıç var.
Gözümüzün içine baka baka yalan söylemeyi politika sayanlar, şark kurnazlığı yapmayı marifet bilenler, yüzlerine tükürsen "bir daha tükür" diyecek kadar yüzsüz bir güruh bir araya toplanmış, biz Türkiye'yiz demek cürretini kendilerinde görüyor.
Cumhurbaşkanını seçmek için yapılanlar tam bir sirk gösterisi. Düşürüldüğümüz duruma bakın. Tam yangından mal kaçırma sahnesi, tam şark kurnazlığı kurgusu. Bunlar herkesi aptal, kendilerini akıllı sanıyor. AB'yi bize yem olarak sunmayı akıl edebilen bu güruh, aynı AB standartlarına ne kadar uzak olduklarını ortaya saçmakta hiç sakınca görmüyor.
Tanrıya çok dua ettiler herhalde, duaları kabul oldu ve Anayasa Mahkemesi ilk oylamayı ipal etti. Yoksa ne kadar zor bir durumda kalacaklardı.
Bazen şansın olacak. Tüm ülkeyi ve kurumları karşında görmüşken, milyonların tokadının acısını yüzünde hissetmişken öyle bir gelişme olacak ki yine mağduru oynayabileceksin. Hatta yetmezmiş gibi bu durumdan kendine ekmek bile çıkartabileceksin. "Madem Cumhurbaşkanını bana seçtirmediniz o zaman halk seçsin". Nasıl olsa bunları yutan, yutmaya hazır birileri var. Taban dedikleri işte bu.
İşin kötüsü bu mavraları yutan bir taban var. Bu yetmediyse: "Seçim tarihini ben belirlerim" edası. Yetmedi mi. O zaman "Cumhurbaşkanına ben vekalet ederim" de, nasıl olsa burası senin oyun alanın.
Ey Allahım, ben bunları görmek için ne yaptım?
Bu bir karşı devrimdir. Şehit Kubilay ile ilk ateşini verdikleri, sinsice sürdürdükleri, bazen hırslarına hakim olamayıp alenen su yüzüne çıkardıkları, hedefinin hep belli olduğu bir karşı devrim.
Daha yol uzun. Biten birşey yok, başlangıçlar var... Çok fazla başlangıç var.
18 Nisan 2007 Çarşamba
14 Nisan

Artık bir dönüm noktasına geldik. Getirildik.
Göz göre göre, yüzümüze gülerek getirildik. Çok mu geç? Hayır. Zaten evet demiş olsaydık burada bunu bile yazamıyor ve okuyamıyor olabilirdik.
Üstümüzde ölü toprağı var. Biz silkelenmeye çalışıyoruz onlar kafamızı topraktan kaldırmayalım diye daha çok bastırıyor.
Dünyanın bir numaralı terörist ülkesi ve yönetimi ABD'yi arkalarına almışlar ve güç gösterisi yapıyorlar. Hedef belli: Karanlıklara gömülmüş bir Türkiye. Sevr'de yapamadıklarını 87 yıl sonra, yüzümüze gülerek, arkamızdan itekleyerek, AB havucunu göstererek ve daha ağır şekilde gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
1960'da ABD yörüngesinden çıkmaya çalıştık, aynı ay içinde ABD destekli ihtilal yapıldı. En demokratik anayasa dedik ama arkasındaki oyunları hep göz ardı etti.
1980'de söylem belliydi. Kardeş kardeşi vuruyor. ABD ikinci defa sahneye orduyu çıkardı. Bu sefer faşist bir anayasa ile karşılaştık.
Şimdi orduyu boşuna beklemeyin. Öyle bir kıskaç altında kaldılar ki, aşağı tükürseler AB, yukarı tükürseler insan hakları. Ülke elden gidiyor, gerisi teferruat!
Öyle bir oyun ki, "Ülkem" dediğin zaman ülkücü, "Türk'üm" dediğin zaman faşist sayılıyorsun.
Kaç kişiyiz? Milyonlarca Atatürk'üz! Bekçileriz, zamanı geldiği an gözünü kırpmayacak bekçileriz...
8 Nisan 2007 Pazar
1 Nisan 2007 Pazar
PS
Evet, yaş kemale erdi ama genlerdeki erkeklik şifreleri hala ayakta... joystick ele yapıştı, maaşallah!
Kim kimi, kaç-kaç yendi, sağdan ortaya nasıl kafa golü attı, hangi taktikle takımı oynattı...
Ayrıca alkol alıp spor yapma gibi bir lüksümüz de oldu. Pasif spor!
Yaşasın PlayStation, spor ve alkol...
Kim kimi, kaç-kaç yendi, sağdan ortaya nasıl kafa golü attı, hangi taktikle takımı oynattı...
Ayrıca alkol alıp spor yapma gibi bir lüksümüz de oldu. Pasif spor!
Yaşasın PlayStation, spor ve alkol...
27 Mart 2007 Salı
21 Mart 2007 Çarşamba
LosT in TranslatioN
Bilmeyenler için;
Bill Murray Japonya'da mahsur kalır! Tek kelimesini bile anlamadığı bir lisan ve tamamen farklı bir kültür. Zaten boşlukta yaşarken...
Allah yüzüne bakar ve bir Amerikalı ile otelde karşılaşır (Allahım, yoksa bu Scarlet olmasın!) Aynı güncel dertlerden muzdarip SJ ile yakınlaşırlar.
Ancak sonuçta beraberce, kendi dünyalarında ve kalabalığın içinde mutsuz yalnızlıklarını yaşarlar. Mutluluk ellerinin uzanabileceği mesafede olduğu halde o'nu al(a)mazlar.
Filmin özet cümlesi: "Everyone wants to be found". Teşekkür Sofia Coppola
Bu sabah Kahire'de yatakta gözlerimi açmaya çalışırken kendimi tam bu filmin bir sahnesinde hissettim. Tek farkla, yalnızlığımı beraber yaşayabileceğim biri de yok. Arapça'da öğrenemedim daha!
Bill Murray Japonya'da mahsur kalır! Tek kelimesini bile anlamadığı bir lisan ve tamamen farklı bir kültür. Zaten boşlukta yaşarken...
Allah yüzüne bakar ve bir Amerikalı ile otelde karşılaşır (Allahım, yoksa bu Scarlet olmasın!) Aynı güncel dertlerden muzdarip SJ ile yakınlaşırlar.
Ancak sonuçta beraberce, kendi dünyalarında ve kalabalığın içinde mutsuz yalnızlıklarını yaşarlar. Mutluluk ellerinin uzanabileceği mesafede olduğu halde o'nu al(a)mazlar.
Filmin özet cümlesi: "Everyone wants to be found". Teşekkür Sofia Coppola
Bu sabah Kahire'de yatakta gözlerimi açmaya çalışırken kendimi tam bu filmin bir sahnesinde hissettim. Tek farkla, yalnızlığımı beraber yaşayabileceğim biri de yok. Arapça'da öğrenemedim daha!
13 Mart 2007 Salı
Rüya (Devam Ediyor)
Alıntı 4
yalnızlığa dayanırım da,
birbaşınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam, geçinip gideriz biz mutluluğuyla,
Ama;
Günün aydın,
akşamın iyi
olsun'diyen
biri olmalı
bir telefon sesi çalmalı arasıra da olsa
kulağımda.
yoksa,
Zor degil, hiç zor değil, demli çayı bardakta
karıştırıp,
bir başına yudumlamak doyasıya,
Ama:
'Çaya kaç şeker alırsın?'
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...
CAN
YÜCEL
birbaşınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam, geçinip gideriz biz mutluluğuyla,
Ama;
Günün aydın,
akşamın iyi
olsun'diyen
biri olmalı
bir telefon sesi çalmalı arasıra da olsa
kulağımda.
yoksa,
Zor degil, hiç zor değil, demli çayı bardakta
karıştırıp,
bir başına yudumlamak doyasıya,
Ama:
'Çaya kaç şeker alırsın?'
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...
CAN
YÜCEL
9 Mart 2007 Cuma
Örümcek Kafalı Olmak 1 Ayrıcalıkmıdır
Youtube sitesine erişim engellendi.
Senelerce geceyarısı ekspresi'nin Türkiye'ye girişinin engellenmesi gibi. Bu sayede boktan bir filmi mit yaptık. Hiç bir zaman gelemiyeceği bir yere gelmesine zemin hazırladık.
Aynı durumu yine yaşıyoruz. Geçmişten ders almadan.
Bu sefer Atatürk'ü kullanarak; bir taraftan özgürlükler kısıtlanıyor, diğer taraftan tüm meydan karşı tarafa bırakılıyor.
Kendileri bir bok beceremiyor ve ellerindeki gücü sadece yasaklamak için kullanıyorlar. Bir üretim yok, üretime geçit de yok.
Beni bu insanlar yönetmeye layık değil!
Senelerce geceyarısı ekspresi'nin Türkiye'ye girişinin engellenmesi gibi. Bu sayede boktan bir filmi mit yaptık. Hiç bir zaman gelemiyeceği bir yere gelmesine zemin hazırladık.
Aynı durumu yine yaşıyoruz. Geçmişten ders almadan.
Bu sefer Atatürk'ü kullanarak; bir taraftan özgürlükler kısıtlanıyor, diğer taraftan tüm meydan karşı tarafa bırakılıyor.
Kendileri bir bok beceremiyor ve ellerindeki gücü sadece yasaklamak için kullanıyorlar. Bir üretim yok, üretime geçit de yok.
Beni bu insanlar yönetmeye layık değil!
8 Mart 2007 Perşembe
DKG (Anlayana SS Anlamayana DZA)
Dünya Kadınlar Günü diye bir gün yok, 365 gün var.
Dünya erkek egemen değil, tam tersine kadın egemendir.
Bunun tersini söyleyen yalancıdır.
Dünya erkek egemen değil, tam tersine kadın egemendir.
Bunun tersini söyleyen yalancıdır.
Dünya Kadınlar Günü/Alıntı
Kimi der ki kadın,
Uzun kış gecelerinde,
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.
NH
Uzun kış gecelerinde,
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.
NH
28 Şubat 2007 Çarşamba
16 Şubat 2007 Cuma
11 Şubat 2007 Pazar
4 Şubat 2007 Pazar
DörT ŞuBaT (2. Perde)
Hayat bu olsa gerek. Doğum ve ölüm bir arada.
Doktorlar hafta başında durumu ağır dedi ve bir hafta içinde kaçınılmaz son geldi. Ne kadar aciziz aslında. Önlenemez son geliyor, biz sadece seyrediyoruz...
Huzur içinde yatsın,
Allah sevdiklerine dayanma gücü versin.
Doktorlar hafta başında durumu ağır dedi ve bir hafta içinde kaçınılmaz son geldi. Ne kadar aciziz aslında. Önlenemez son geliyor, biz sadece seyrediyoruz...
Huzur içinde yatsın,
Allah sevdiklerine dayanma gücü versin.
DörT ŞuBaT
- Google'da 4 Şubat için arama yaparsanız, iddia ettiklerine göre, yaklaşık ikimilyonikiyüzellibin adet başlık çıkıyor(muş)(Hiç birisi benimle ilgili değil)
- Wikipedia; "Gregoryan takvimine göre yılın 35. günüdür."
Benim için önemi zamanla azalmakta. Bazıları hiç bir zaman unutulmayacak, bazıları ise çoktan unutuldu... Yılbaşı gibi artık kutlamaktan müthiş haz almıyorum. Ama bir taraftanda sevdiğim insanların araması için bir bahane olması ve onların sesini duymak, hatta onlarla beraber şarap içmeye vesile olması hoşuma gidiyor (hergün konuştuğum bir arkadaşım bile 4 Şubat'da "sırf beni düşünerek beni aradığı" için daha çok hoşuma gidiyor)
Sağlık başta geliyor
Ailen, dostun ve sevgilin yanında olmalı
İstediklerini yapacak kadar paran ve zamanın olmalı
Hayattan zevk alacak kadar heyecanın olmalı
Ve bütün bunların değerini bilecek kadar aklın olmalı...
Sahip olduğum herşey için şüküler olsun.
- Wikipedia; "Gregoryan takvimine göre yılın 35. günüdür."
Benim için önemi zamanla azalmakta. Bazıları hiç bir zaman unutulmayacak, bazıları ise çoktan unutuldu... Yılbaşı gibi artık kutlamaktan müthiş haz almıyorum. Ama bir taraftanda sevdiğim insanların araması için bir bahane olması ve onların sesini duymak, hatta onlarla beraber şarap içmeye vesile olması hoşuma gidiyor (hergün konuştuğum bir arkadaşım bile 4 Şubat'da "sırf beni düşünerek beni aradığı" için daha çok hoşuma gidiyor)
Sağlık başta geliyor
Ailen, dostun ve sevgilin yanında olmalı
İstediklerini yapacak kadar paran ve zamanın olmalı
Hayattan zevk alacak kadar heyecanın olmalı
Ve bütün bunların değerini bilecek kadar aklın olmalı...
Sahip olduğum herşey için şüküler olsun.
30 Ocak 2007 Salı
Yalnızlık Ömür Boyu (Bonus: Scarlett)
In the still of the night, in the world's ancient light
Where wisdom grows up in strife
My bewildered brain, toils in vain
Through the darkness on the pathways of life
Each invisible prayer is like a cloud in the air
Tomorrow keeps turning around
We live and we die, we know not why
But I'll be with you when the deal goes down
We eat and we drink, we feel and we think
Far down the street we stray
I laugh and I cry and I'm haunted by
Things I never meant nor wished to say
The midnight rain follows the train
We all wear the same thorny crown
Soul to soul, our shadows roll
And I'll be with you when the deal goes down
Well, the moon gives light and it shines by night
When I scarcely feel the glow
We learn to live and then we forgive
O'r the road we're bound to go
More frailer than the flowers, these precious hours
That keep us so tightly bound
You come to my eyes like a vision from the skies
And I'll be with you when the deal goes down
Well, I picked up a rose and it poked through my clothes
I followed the winding stream
I heard the deafening noise, I felt transient joys
I know they're not what they seem
In this earthly domain, full of disappointment and pain
You'll never see me frown
I owe my heart to you, and that's sayin' it true
And I'll be with you when the deal goes down
http://www.youtube.com/watch?v=klUZPIadxsA
Where wisdom grows up in strife
My bewildered brain, toils in vain
Through the darkness on the pathways of life
Each invisible prayer is like a cloud in the air
Tomorrow keeps turning around
We live and we die, we know not why
But I'll be with you when the deal goes down
We eat and we drink, we feel and we think
Far down the street we stray
I laugh and I cry and I'm haunted by
Things I never meant nor wished to say
The midnight rain follows the train
We all wear the same thorny crown
Soul to soul, our shadows roll
And I'll be with you when the deal goes down
Well, the moon gives light and it shines by night
When I scarcely feel the glow
We learn to live and then we forgive
O'r the road we're bound to go
More frailer than the flowers, these precious hours
That keep us so tightly bound
You come to my eyes like a vision from the skies
And I'll be with you when the deal goes down
Well, I picked up a rose and it poked through my clothes
I followed the winding stream
I heard the deafening noise, I felt transient joys
I know they're not what they seem
In this earthly domain, full of disappointment and pain
You'll never see me frown
I owe my heart to you, and that's sayin' it true
And I'll be with you when the deal goes down
http://www.youtube.com/watch?v=klUZPIadxsA
27 Ocak 2007 Cumartesi
Stuart Staples
Çok dinlemeyin,
Gözlerde kızarıklık yapma riski var.
http://www.stuartastaples.com/video/leavingfeeling.html
Gözlerde kızarıklık yapma riski var.
http://www.stuartastaples.com/video/leavingfeeling.html
Kayan Yıldızlar
İsmail Cem, aramızdan ayrıldı. Sessizce.
Kendi yazdığı şiirde dediği ve istediği gibi.
"Çok ileri bir tarihte,
Çok yaşlı olarak,
Sessizce ayrılmalıyım.
Kimseye pek gözükmeden,
Ve kimseyi rahatsız etmeden.
Masamın üzerinde
Dünden kalan işler,
Tamamlanmamış yazılar,
Okunmayı bekleyen kitaplar
Ve anılar ve umutlar.
Filleri kuyruğundan çekerek
Tepeleri aşırtmaktı görevim.
Günler bitti filler tükenmedi.
Ben elimden geleni yaptım.
Gerisini siz tamamlayın.
Boşa geçmedi hayatım.
Daha fazlası olabilirdi ama
'Buna da şükür' demeliyim.
İşte sevgili dostlar,
Ben böyle veda etmeliyim."
Huzur içinde yatsın.
Kendi yazdığı şiirde dediği ve istediği gibi.
"Çok ileri bir tarihte,
Çok yaşlı olarak,
Sessizce ayrılmalıyım.
Kimseye pek gözükmeden,
Ve kimseyi rahatsız etmeden.
Masamın üzerinde
Dünden kalan işler,
Tamamlanmamış yazılar,
Okunmayı bekleyen kitaplar
Ve anılar ve umutlar.
Filleri kuyruğundan çekerek
Tepeleri aşırtmaktı görevim.
Günler bitti filler tükenmedi.
Ben elimden geleni yaptım.
Gerisini siz tamamlayın.
Boşa geçmedi hayatım.
Daha fazlası olabilirdi ama
'Buna da şükür' demeliyim.
İşte sevgili dostlar,
Ben böyle veda etmeliyim."
Huzur içinde yatsın.
22 Ocak 2007 Pazartesi
Hayata bir daha gelecek olsaydım...
Hadi bakalım, rüyan gerçek oldu.
Daha dünyadan göçmeden sana bir şans daha veriyoruz. Bakalım bu şansını nasıl kullanacaksın. Kaderine sahip çıkabilecekmisin?
Artık hiç bir bahane de kalmadı arkasına saklanacağın. Çizeceksin yolunu, bildiğince, bu güne kadar kovana doldurduğun tecrübelerinle.
Ah bugünkü aklım olsaydı!
Ah bugün hayata tekrar başlayabilseydim!
Hodri meydan...
Daha dünyadan göçmeden sana bir şans daha veriyoruz. Bakalım bu şansını nasıl kullanacaksın. Kaderine sahip çıkabilecekmisin?
Artık hiç bir bahane de kalmadı arkasına saklanacağın. Çizeceksin yolunu, bildiğince, bu güne kadar kovana doldurduğun tecrübelerinle.
Ah bugünkü aklım olsaydı!
Ah bugün hayata tekrar başlayabilseydim!
Hodri meydan...
20 Ocak 2007 Cumartesi
Alıntı 3
Sevgilim,
İnan ben seni onursuz hiçbir sevdayla aldatmadım.
Bedelin pahalıydı, ödedim... Ödeyeceğim.
Ve günün birinde sevgilim, gözlerim yorulanda...
Çağır çocukları yanına...
Aç gözlerimi, son bir kez...
Onlara (göz) bebeklerimi göster ve de ki:
"Sizin babanız beni,
işte bunlarla sevdi."
İnan ben seni onursuz hiçbir sevdayla aldatmadım.
Bedelin pahalıydı, ödedim... Ödeyeceğim.
Ve günün birinde sevgilim, gözlerim yorulanda...
Çağır çocukları yanına...
Aç gözlerimi, son bir kez...
Onlara (göz) bebeklerimi göster ve de ki:
"Sizin babanız beni,
işte bunlarla sevdi."
19 Ocak 2007 Cuma
Ciğerimizdeki Hançer
Türk kimliği vardı, Malatya doğum yeriydi.
1954 yılında doğmuştu.
Etnik kökeni Ermeni idi, yani genel olandan farklıydı. Fark görecelidir, kesin olan ise azınlık olduğuydu.
Türkiye'de azınlık olmak kolay mı? Peki dışarıda Türk olarak yaşamak kolay mı?
Hayır!
Ama bizim önemli farklarımız var:
Kızarsak bu topraklardan süreriz.
Farklı konuşurlarsa öldürebiliriz.
Ya sev, ya terket, ya da biz hallederiz!
Peki bizim refleksimiz bu olunca bazıları bunu gayet güzel kullanmaz mı?
Kıbrıs, Irak, Kürtler, yaklaşan seçimler ve Avrupa Birliği tartışmaları. Kim komplo hikayeleri kurgulamasın şimdi...
En komik olan birileri bütün bu olup biteni keyifle seyrediyor, biz ise kaderimize lanet okuyoruz.
Sonç: Farklı olanı sevmiyoruz. Farklı konuşanı susturuyoruz, bazıları da bunu kullanıyor (!)
Bir azınlık daha göçtü, huzur içinde yatsın.
1954 yılında doğmuştu.
Etnik kökeni Ermeni idi, yani genel olandan farklıydı. Fark görecelidir, kesin olan ise azınlık olduğuydu.
Türkiye'de azınlık olmak kolay mı? Peki dışarıda Türk olarak yaşamak kolay mı?
Hayır!
Ama bizim önemli farklarımız var:
Kızarsak bu topraklardan süreriz.
Farklı konuşurlarsa öldürebiliriz.
Ya sev, ya terket, ya da biz hallederiz!
Peki bizim refleksimiz bu olunca bazıları bunu gayet güzel kullanmaz mı?
Kıbrıs, Irak, Kürtler, yaklaşan seçimler ve Avrupa Birliği tartışmaları. Kim komplo hikayeleri kurgulamasın şimdi...
En komik olan birileri bütün bu olup biteni keyifle seyrediyor, biz ise kaderimize lanet okuyoruz.
Sonç: Farklı olanı sevmiyoruz. Farklı konuşanı susturuyoruz, bazıları da bunu kullanıyor (!)
Bir azınlık daha göçtü, huzur içinde yatsın.
16 Ocak 2007 Salı
Alıntı 2
How happy is the blameless Vestal's lot!
The world forgetting, by the world forgot;
Eternal sunshine of the spotless mind!
Each pray'r accepted, and each wish resign'd.
Alexander Pope
The world forgetting, by the world forgot;
Eternal sunshine of the spotless mind!
Each pray'r accepted, and each wish resign'd.
Alexander Pope
15 Ocak 2007 Pazartesi
Alıntı
Hepimiz mucizeyiz. Tüm insanlar mucize.
En sevdiği varlığın/şeyin elinden bir gün alınacağını/gideceğini bilerek yaşamak mucizedir...
En sevdiği varlığın/şeyin elinden bir gün alınacağını/gideceğini bilerek yaşamak mucizedir...
14 Ocak 2007 Pazar
milliyetçilik
senmisin viyana'yı kuşatıp da alamayan.
alacaktın o zaman.
senmisin buna cüret eden.
madem cüret ettin bitirecektin işini.
şimdi ben seni kabul edermiyim ülkeme.
sürüm sürüm süründürmezmiyim...
kapımda köle etmezmiyim.
adres belli. yeniköy'e gel önce.
bir bakıyım suratına.
tek tek gelin. siz bıkıncaya kadar bu böyle...
detay tarih okumak isteyene...
http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Viyana_Ku%C5%9Fatmas%C4%B1
alacaktın o zaman.
senmisin buna cüret eden.
madem cüret ettin bitirecektin işini.
şimdi ben seni kabul edermiyim ülkeme.
sürüm sürüm süründürmezmiyim...
kapımda köle etmezmiyim.
adres belli. yeniköy'e gel önce.
bir bakıyım suratına.
tek tek gelin. siz bıkıncaya kadar bu böyle...
detay tarih okumak isteyene...
http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Viyana_Ku%C5%9Fatmas%C4%B1
7 Ocak 2007 Pazar
genel durum
bitmemiş hikayeler
gelmemiş yarınlar
şarap kadehinde tükenmiş akşamlar
istediğin hayat ve yaşadıkların
üstünde ağır yükler
üstüne kazınmış kokular
korkular
kimse masum değil
herkes defolu
gelmemiş yarınlar
şarap kadehinde tükenmiş akşamlar
istediğin hayat ve yaşadıkların
üstünde ağır yükler
üstüne kazınmış kokular
korkular
kimse masum değil
herkes defolu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
son söz:
hayat; sen ilerisi için plan yaparken yaşadıklarındır.